¦ anasayfa ¦ hayatı ¦ kitapları ¦ fotoğraflar ¦ şiirleri ¦ katılım ¦

 

 
SİZ DE CAHİT ZARİFOĞLU HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİNİZİ BİLDİRİN!

Sizin de şairin şiirine, dünya görüşüne, edebi kişiliğine vs ilişkin söyleyecekleriniz varsa bizimle paylaşın.
-tıkla-

ÖMER LEKESİZ
Sen Kuş Olur Gidersin Bir Trenle


Yolculuk, birilerini, bir yerleri görmek üzere ikamet adresinden bir süre için ayrılmak ve oraya geri dönmek... Sözcüğün bu dar anlamına uygun bir yolculuk yapıyorsanız, yani sizi bekleyen tanıdıklara, tarafınızdan görülmeyi bekleyen mekanlara, yüzlere doğru gidiş-gelişte yolculuğun malum zahmetlerinin dışında bir problem yaşamayacaksınız demektir. Neticede bir yerlere, birilerine ulaşıp, çoklarının göremediği ilginç yerleri, ilginç yüzleri görüp döneceksiniz ve böylelikle yolculuğunuzu anlamlı, haz duyulur bir yolculuk kılacaksınız:
  Uzun bir geçmişimiz var
  Hiç yorulmadan
  En azından bir kere
  eğlenceli beşik
Ancak, sizi belirleyen yerlerden ve şeylerden uzun süre ayrilma/ ayrilmama, terketme/terketmeme, terkedilme/ terkedilmeme seçimi olarak alindiginda anlami degişiverecektir yolculugun ve trajik bir boyut kazanacaktir: "Sen" yolcu oldugunda geride gözleri yaşli, gönlü yarali bir "O" birakiyorsan, "O" yolcu oldugunda "Sen" ayriligin hüznüyle ve götürülmeme kirginligiyla geride birakiliyorsan, bunlardan da önemlisi gidişleriniz gönüllerinizin ülkelerinden de bir ihraçsa, bir masal iklimine uzanip, varla-yoku birleştiren masalsi paradokslara yaslanacaksiniz:
  ha biz varız
  ha bir maskeli balo
  Saygıya durup üstünde bir gecede
  Bir sır payı katlayıp
  sade bir kahveden
  Keyifsiz bir detayın hükmüyle
  ha biz yokuz
  ha biz seferde
"Sen" ve "O", git gidemiyor, kal kalamıyorsanız, yolculuğa ilişkin her sözcük bir yumruk gibi boğazlarınıza tıkanıyor, yolculuğa ilişkin her düşünce beyinlerinize bir ahtapot gibi sarılıyorsa, hıçkırık nöbetleri arasında bir gidip, bir geri dönüyorsanız, suskunluğun isyanını terennüm eden şarkıları susturamıyor, ayak uçlarınıza takılıp kalan gözlerinizin yüreklerinizden bakışlarını engelleyemiyorsanız, bir var bir yok soluklarınız ikinizin arasında size rağmen yeniden hep yeniden ahitleşiyorlarsa, an be an büyüyen ellerinizi gizleyecek ceplerden yoksunsanız ve ayrılmanın, vedalaşmanın bir tür ölmek olduğunu biliyorsanız, aşkın bir dilden basit ama yoğun bir çeviri yapacaksınız:
  Ya bu kez ölenleri görmeliysek
  Ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle
Cayma/caydırma harekatını da içeriyorsa yolculuk düşünceleri, "Sen" ve "O", güzellikleri, kolaylıkları, çirkinlikleri, zahmetleri aynı cümlede birleştirip, alternatif eylemleri bir hatırlıyor bir unutuyorsanız, ihtimallerin yüksek cebirini çözmeye çalışıp duracak, baktınız yine olmuyor, hüzünlü tespitlerden tehditler üreteceksiniz :
  Parka dolalım
  park bizi alır önce
  Seyrimizden bir sabah kazanır
  Eğri fakat daha çok eğrilmez bir şoförle
  Sayısız rampaya katlanır
  ya güneşten daha zengin
  sofraya diz çökeriz
  ya sen kuş olur gidersin bir trenle
Yolculuğa endekslenmiş düşünceleriniz, hüzünleriniz, sevgileriniz, inatlarınız, iknalarınız, merhametleriniz, acımasızlıklarınız, kabulleriniz, retleriniz, alternatif teklifleriniz, masallardan getirilmiş tehditleriniz her şeye rağmen bir bütünse, yaşanılabilir bir ortaklığın altını çizerek, yolculuğun değil ama en azından bir şiirin serüvenini bitireceksiniz:
  Oysa sergimize kuşlar gelir uzanir.
*Cahit Zarifoğlu, İşaret Çocukları, İnsan Yayınevi, İstanbul-1967, s: 12.
Ömer Lekesiz, Şirazeden Şirazeye, Timaş Yayinlari, Istanbul 1997, ss: 9-12


MEVLANA İDRİS ZENGİN
Ay Söylevi

Cahit Zarifoğlu'na

Biz bakardık ve sen yürürdün şeyhim
Sen yürürdün ve dağlar yürürdü
Öksüz bir kırlangıç olurduk sen görünmeyince
Sen görünmeyince görmezdik bulutları
Yağmurları kuşanıp yollarda bahara durmazdık
Kapının önünde iki büklüm bekler
Acıyı keşfeden bu çocuk yürekler
Nasıl selam verilir bilmez
Ne açar kapıları bilmezdik şeyhim

Biz sorardık ve sen söylerdin şeyhim
Sen söylerdin ve gökler söylerdi
Kırılmış bir ayna olurduk sen konuşmayınca
Sen konuşmayınca varmazdık denizlere
Balıkları farkedip Yunusa seslenmezdik
Denizin altında öylece durur
Saçlarımıza denizin akşamı vurur
Çocukları kim ağlatır
Kim öldürür halkları bilmezdik şeyhim


FATMA ŞENGİL SÜZER
Hecin*

Cahit Zarifoğlu'na

Bir vadi aç.. Yüreğimin zarı titreşiyor
çok katlı sokak başlarında yaprak yığınları gibi
ya da düşen
mercimek büyüklüğü kavgasıyla durmadan düşen
bir kuş gibi

Yürüyen sükût kadar
adımbaşı soran bakış
ve fırlayan ağaç kadar savurmalıyım ben’ imi

Ve makamı bildir ötelere
Makamı ve ritmi

I.
Penceremin önünden bir ingiliz geçiyor kucağında
ucuz
bir paraya satılan çocukluğum benim eskimeyen
bebeklerim
Penceremin önüne bir nazar yapışıyor

Niye vursun senin kaybolmaya çalışan bir köle gibi

Sözlerim
rüzgârsız kıpırdayan narin bir yaprak gibi
Masamdan nasıl çıksın bu yayılmasız ışık
ve nasıl kamaştırabilsin gözlerini

Acıyan adamlar geçiyor penceremin önünden
Kapağı açılmamış kremlerden kadınlar
Ve kayıp sonunda işte en sonunda görünmez oluyor
bu
yükselen siz. Işıyan libasınızla

Sabah değil ve sis değil ve deniz değil oysa

a.
Dev bir kelebek kanadını deşerek çıkıyor yengeç
bir kumsalın büyüsünden
Göğsü daraltan basınç
deriyi tırmalayan söz
ve ot eğimlerinden

Şimdi kim sever beni
Bilmediniz efendim
Bilemezsiniz ki
Öldü kalbim

Annem gitti
Bir yarıktan geçti babam
İri
ve kavrulmuş elleri gibi

Binlerce kelebek kanadı binlerce yengeç
Annesiz büyüyememiş çocuklardan gibiyim
Çok büyük bir kumsalda kaybolmuş gibi

Bilmediniz efendim
Bilemezsiniz ki
Öldü kalbim

Develere tabutlar uzaklaşıyor ve develerle tabutlar
Yüreğimde durmadan kum tepeleri

Annemin ve babamın hecinleri
Şimdi kim sever beni
Şimdi kim sever beni

*Şairin Su Siyah adlı yapıtından


ARİF AY
Cahit Zarifoğlu*


gündüzler istiaredir
geceler mecazdan
geçer şiirin katar katar
turna yüklü yazlardan

şiir ırmağımızın zarif koluydun
dağlar ovalar vadiler aştın
bulandın duruldun sonsuzluk denizine kavuştun
«Göğsümde bir küçük derya buldum
Kabına sığmaz bir ceylan yoldaşım»
neylerim ah neylerim
ölüm düğünlerine gidip gelmekten
kına tutmaz oldu ellerim

«Yaşamak bir perde gibi kalkıyor aramızdan
Zamansız mekansız bir tünel başındayız şimdi»
geceler kar uykusu
gündüzler ekmek sıcağı
«Haydi uyan
Haydi canlan ‘hazan yaprağı’»
yıllar istiaredir
mevsimler mecazdan
geçer şiirin katar katar
Mekke Medine Hicaz’dan

*Şairin İma Kitabı adlı yapıtından.


OSMAN SARI
Şiir Dağı*

Merhum Cahit Zarifoğlu’na

I.
Bugün de akşam oldu
Bir yaprak daha düştü toprağa

Çıkarken hızla merdivenleri gördüm
Tüm basamakları tükenmiş ömrün

Henüz işin başındayım ben
Yeni oturmuşum bu dünya sofrasına

Üç kez çıkmadım dünya dağlarına
Bir avuç bahar yaşamadım daha

Dışarı çıkmak istiyorum şimdi
Bir tay gibi koşmak istiyorum kırlarda

Gülle karşılayın gülerek karşılayın eşlerinizi
Çocukları sevin ölümlü dünyadır dünya

Dışarda
Bir bahar güneşi vurmuş dağlara

Bir yanardağ patlamış sanki
İçimde acı sağnakları

Dağlara çıkın yüce dağlara çıkın benim için
Seyredin nasıl akıyor ırmak denize

II.
Akşamları
Evde baba bekleyen çocuklara

Ölümü nasıl açıklasın şimdi
Anne bu zarif çocuklara

Biz yine geç kaldık tırmandık Beylerbeyi yokuşlarını
Sen erken çıkmışsın yola yine erkenden karşıladın bizi

İstanbul’da suyu çekilmiş çeşmeler gibi
Öyle kurumuş dudakları

Koşan at yeleleri sanki siyah saçları
Gözleri tarifsiz Osmanlı gözleri

Bir şiir dağı devrildi kalbim
Bir hazine gömdün bugün toprağa

Derin serviler altına
Zarif bir can bıraktın

*Şairin Önden Giden Atlılar adlı yapıtından.


HÜSEYİN ATLANSOY
Bey Yaman*

A. Cahit Zarifoğlu’na

şiir denizlerinde yıkanırım ben
yürüyüşümün ritminden ıslanır istanbul
Dişleri ve tırnakları çıkmamış,
yenidoğan, yaralara bulanmış yüzüne
gülücükler ve süt isteyen
bir suyuşirin kızdır takılara bulanmış istanbul.

Her gelişimde tersler beni, nazlanır
beni, beni, beni ister.
Kuruyan sarnıçlarına konuk olur isem
ıslanır suadiye, ıslanır istanbul

I
Yüzüm bir güzel düştür geceleyin
ismibeyaz dantellerde işlenen gözlerin

bilmezler, gündüzdeyim.
Uykularında, iken onlar

Ben atımı sürerim gözlerinden yayılan
rüzgârın küçük şehzade ülkelerine.
Birden boşanan önsöz niyetinde iki zerre
senden gelir sultanlık kemeri olur bedenime.

/kış biter
ellerim baharında

II
-İzdüşüm-
Ben mısıra ordularla giderim
nil sularında -ne tesadüf-nilüfer gezinirim
güler, gülü sever bir güzele gülümserim
ben mısıra ordularla girerim

Hünerimi kullanır hoşgeldin derim bir meleğe
beni kimle bilirler son nefesimde
ömrümde yandı dendiğinde bir çeyrek döner
sabrı şehadete ulayarak can veririm.

Beni bir gözleri ahuya zebun eden feleğe
son çeker, elleri ıslanır Azrailin

Bey yamanlığımdan ıslanır İstanbul.

17 Nisan 1987
*Şairin İlk Sözler adlı yapıtından.


CAHİT KOYTAK
Cahit Zarifoğlu İçin şiirler
Bir Prens Olduğun Belliydi İki Kanadını Verdin Üç Arkadaşa



Kırk yıl
Ve yedi yıl
Seni kuğular çağırdı yolu bitirdin
Sen güvey müthiş kanatlı
Çocuklara âhenk
Ve sancı dağıtan
Ormanı gezmeye çıkan ağaç
Büyük kardeş

Koş artık uykular tutamaz seni
Menziller tutamaz
Ne güzel sözlerin cinleri
Ne Strasburg ne Baden
Ne beşyıldızlı moteller çarmıhlar
İmza günleri

Kırk yıl
Ve yedi yıl
Kimse senin kadar yakıştıramadı
Gurup rengi bir fular gibi
Boynuna ölümü

Sen uçurtmasıyla cenge katılan
Göğsünde âhenkler akrepler
Yıkıldın
korkma !
Yine göklerde uçurtman

Kırk yıl
Ve yedi yıl
Tanrı denedi
Ve içlerine ‘kartal sürüleri’ saldığın
Küçük oğlanlara bıraktı seni
Güvercin sekişli küçük kızlara

Sen avcı leopar yürekli
Tüfeğinden tüyler üveyikler fışkıran
Valsler borazan çiçekleri
Gittin ve birlikte götürdün sırrını
Yürüyüp ormandan içeri

Filmin Banyosu

Bütün kareler yandı yolu bitirdin
Ütülü pazartesiler yandı
Ve baygın perşembeler
Cesedine giydirilen resimler
Birer birer silindi
Azizler acılı gergedanlar
Çobanlar seyyahlar krallar

Renkler eridi
Ve eridi söz
Su / Anne / Ağaç
Mahçup perçemlerden tutuldu
Kalemler kağıtlar parmaklar sıraya bırakıldı
Tebeşir tahtada dehşetle gıcırdadı
Ve kırıldı

Herkes çıktı, bir sen
Ve kanatlarıyla dünyayı sarsan
Melek kaldınız
Dolapları sandıkları yatakları savuran
Şiirleri kitapları uykuları
Dağıtan melek kaldı.

Nice sıkıntılarla kasılan yüzden
Çekip almak için dünya örtüsünü
Rüyaların içinden uzanıyor bir el
Dönüyorsun. Kaçışan liflerin kemiklerin
Ve başın: Sırlanmış mühürlenmiş negatiflerin

Dönüyorsun
Arkanda seke seke
küçülüyor dünya
Atın toynağından kopan balçık
Kalemden sıçrayan mürekkep
Dünya
1987

‘Orada Ağaçlar Nice Ve Çiçekler Nasıl?’

Ormanın yüreğinde bir pınarsın
Bülbüllerin hüzünle
Tanrıyı övdüğü yerde
İççeken borazanların. Udların
Ve pars diyorsun
uyuyakalmış parsın
Nergisin
Ermiş erimiş timsahın

Rüzgâr münzevi ıslığını getiriyor sadece
Münzevi titrek derin
Adsız bir şüphe gibi hayata karşı
Müptedi imanını sınayan
Yârenlerin

Sen uyku tutmayan yolcusu güvertelerin
Çatıkatlarının ve steplerin
Nâsıra’dan geceyarısı geçiyor
Ve uğramıyor dünyaya
Senin trenin

Issız bir istasyon vadide
İpince yağmur
İstim fener ve çıngırak
Herşey hazır
Bekliyor bedeviler seni
Galileli çobanlar
Kurtlar rengeyikleri
Boynunda iki hayatın süsleri
Ganimetleri
Sen yüreklere inmede mâhir
Sen seslerin sözlerin prensi.
Duman Çıkaran Ağaç

Sen avcı sen geyik sen orman
Yaklaşınca bütün kuşlarını birden uçuran
Sen tılsımlı söz ağacı

Tırmanıp en yüksek dalından kopardım
Bu mahçup tiz sesli kavalı
Alevli rüzgârlı dalından

Ve üflüyorum odamda şimdi
Daracık sokaklarda
Surlarda
Eski tramvaylarda

Ki inançla çalışır
Ve bilirsem beklemesini
Gün gelir
Tanrı’nın bağış vakti
Belki çıkarırım ucundan
Bir ispinoz
Bir kaç tüy
Ve dumanların içinden
Hakedilmiş bir ezgi.


1987
*Şairin İlk Sözler adlı yapıtından.




Bu bölümün hazırlamanmasında katkıları bulunan Taha Özalp'e teşekkür ederiz.

yukarı

¦ sipesifik ¦
 



sipesifik think tank  sipesifik web team